Göze Göz Dişe Diş Nasıl Yazılır? İnsanın Adalet Arayışına Psikolojik Bir Bakış
Bir psikolog olarak, insan davranışlarını anlamaya çalışırken en çok dikkatimi çeken şey, intikam ve adalet arasındaki ince çizgidir. “Göze göz, dişe diş” sözü, yalnızca bir deyim değil; aynı zamanda insanın iç dünyasında yankılanan güçlü bir psikolojik mekanizmadır. Bu ifade, tarih boyunca hem bireysel hem toplumsal düzeyde adalet, öfke ve dengeleme duygularının sembolü olmuştur. Peki, bu sözü yalnızca dilbilgisel olarak değil, psikolojik açıdan da “nasıl yazabiliriz”?
Bilişsel Düzlemde: Adaletin Zihinsel Haritası
“Göze göz, dişe diş” sözü bilişsel psikoloji açısından, insanın dünyayı anlamlandırma biçimlerinden biridir. Zihin, yaşanan haksızlıklar karşısında denge arar. Bu, Piaget’nin dengeleme (equilibration) ilkesine benzer: dengesizlik hissi, bireyi harekete geçirir. Birine zarar verildiğinde, içsel bir “eşitlik” ihtiyacı doğar — kişi, bu dengeyi yeniden kurmak ister.
Bilişsel olarak, “göze göz” ilkesi, nedensellik ve simetri kavramlarına dayanır. İnsan zihni, adaletin matematiksel olmasını arzular: bir zarar varsa, eşdeğer bir karşılık verilmelidir. Bu düşünce, ilkel adalet sistemlerinden modern hukuk anlayışına kadar insan zihninin derinliklerinde yer eden bir bilişsel yapı taşını temsil eder. Ancak bu yapı, empati ve perspektif alma yetileri geliştiğinde sorgulanmaya başlar: “Gerçek adalet, aynı zararı vermek midir, yoksa zararın kökenini anlamak mı?”
Duygusal Boyutta: Öfkenin ve Suçluluk Duygusunun Dansı
Duygusal açıdan “göze göz, dişe diş” tepkisi, öfke regülasyonunun bir ifadesidir. Öfke, tehdit altında hissedilen benliğin kendini koruma çabasıdır. Psikodinamik açıdan bakıldığında, intikam arzusunun altında çoğu zaman incinmiş özsaygı yatar. Birine zarar vermek, sembolik olarak “gücümü geri aldım” duygusunu üretir. Fakat bu doyum kısa ömürlüdür — ardından suçluluk, pişmanlık ya da boşluk hissi gelir.
Bilişsel-davranışçı terapi (BDT) perspektifinden bu durum, “otomatik düşünce” hatalarının bir sonucudur. Kişi, “Bana yaptığını aynen geri vermeliyim” inancıyla hareket eder. Bu düşünce, olayların gri tonlarını değil, siyah-beyaz bir dünya algısını güçlendirir. Duygusal denge ise, öfkeyi dönüştürmekle mümkündür. Nefretin enerjisini anlamaya yönlendirmek, psikolojik olgunluğun işaretidir.
Empati: Duygusal Gözle Görmek
Empati, “göze göz” ilkesinin panzehiridir. Çünkü empati, kişinin kendi acısını başkasının gözünden görebilme yetisidir. Göz metaforu burada anlam kazanır: Gerçek görme, sadece görsel değil, duygusal bir eylemdir. Birinin “gözüne gözle” bakmak, onu anlamaktır. Empati geliştiğinde, adalet intikamdan, şefkate evrilir.
Sosyal Psikolojik Perspektif: Grup Normları ve Toplumsal Adalet
“Göze göz, dişe diş” ilkesi, bireysel tepkiden çok daha fazlasıdır; o bir toplumsal normdur. Sosyal psikolojiye göre, insanlar gruplar içinde davranış geliştirir. Grup üyeleri, adalet anlayışlarını kültürden öğrenir. Kimi toplumlarda intikam, onurla eşdeğer sayılır; kimilerinde ise affetmek yüceltilir. Bu farklılıklar, kolektif bilinç dediğimiz yapıyı oluşturur.
Örneğin, bazı geleneksel toplumlarda “karşılık verme” eylemi, bireysel bir intikam değil, topluluğun onurunu koruma biçimidir. Bu durumda “göze göz” ilkesi, kişisel olmaktan çıkar, kültürel bir ritüele dönüşür. Modern toplumlarda ise bu ilke, hukuk sistemine devredilmiştir. Artık birey değil, devlet “karşılık verir.” Ancak bu devir işlemi, bireydeki içsel adalet ihtiyacını tamamen ortadan kaldırmaz; sadece kurumsallaştırır.
Cinsiyet Farklılıkları: Adalet mi, İlişki mi?
Psikolojik araştırmalar, erkeklerin genellikle yapısal ve kural temelli adalete, kadınların ise ilişkisel ve bağlamsal adalete yöneldiğini gösterir. Erkek için “göze göz” adaletin işlevsel dengesiyle ilgilidir: ihlal varsa ceza olmalıdır. Kadın içinse mesele, ilişkinin onarılmasıdır: ihlalin duygusal anlamı nedir, neden yaşandı, nasıl telafi edilebilir?
Bu farklılık, toplumun her düzeyine yansır. Kadınlar genellikle empati ve bağ kurma üzerinden adalet ararken, erkekler düzeni koruma yönelimindedir. Her iki bakış da değerlidir; biri sistemin, diğeri insanın dengesini gözetir. Psikolojik olgunluk, bu iki perspektifi birleştirmeyi gerektirir.
Sonuç: Göze Göz, Duyguya Anlayış
“Göze göz, dişe diş nasıl yazılır?” sorusunun cevabı, sadece dilde değil; insan ruhunun derinliklerindedir. Adalet arayışı, insanın varoluşsal merkezindedir. Ancak gerçek adalet, aynı zararı vermekle değil, zararın kökenini anlamakla başlar. Bilişsel olarak fark etmek, duygusal olarak anlamak ve sosyal olarak dönüştürmek… İşte psikolojik denge tam da burada gizlidir.
Belki de artık sormanın zamanı geldi: Siz adalet ararken gerçekten görüyormusunuz, yoksa sadece kendi yaralarınızın yankısını mı duyuyorsunuz?